VERİLERİN DİLİNDEN – DÖVİZ KURU

Created with Sketch.

Döviz kuru seviyesi, Ağustos 2018’deki tarihi kapanış seviyesini de aşarak yeni tarihi seviyeleri test etti. Sormamız gerekense şu: Artışa ne sebep oluyor? Sadece pandemi mi, yoksa farklı nedenler de mi var? Kurdaki hareketliliği ve yukarı yönlü gidiş trendini değiştirebilmek için IMF’nin kapısını çalmak, FED ve farklı merkez bankaları ile swap anlaşmaları yapmak ya da sermaye kontrollerini başlatmak gibi çözümlerle sonuç alabilmek mümkün mü? TL değer kaybediyor ve kurlar yükseliyor. Bu sorunun cevabı, aslında ülkemizin kronik hale gelen bazı açmazlarında yatmaktadır. Bu açmazlara yapısal bir çözüm bulamadığımız sürece diğer tüm seçenekler döviz kuru ve ekonomi için geçici ve anlık çözümler olacaktır. Peki nedir bu açmazlar?

  1. Yüksek dış finansman ihtiyacı. (Sürekli cari açık ile yaşamak)
  2. Dış finansmanı sağlamaktaki zorluk. (Dalgalanan ülke kredibilitesi)
  3. Finansmanda zorlanan ekonomide serbest kur rejimi. (Çift para birimli yaşam)
  4. Sermaye çıkışının serbest olması ile faizleri ve kurları aynı anda kontrol altında tutamamak.

Merkez bankalarının ana görevlerinden biri de ulusal parayı daha cazip kılarak değer kaybını önlemesidir. Ülkemizde TL’ye olan talep son iki yıl içerisinde çok ciddi anlamda düşmektedir. Ulusal paradaki değer kaybı zaman içerisinde enflasyon artışını da getirir. Hızlı kur sıçramaları finansal istikrarı ciddi anlamda zedelemektedir. İktisadi olarak ulusal paranın değer kaybını önlemenin en temel yolu faiz oranlarını artırmaktır. Peki bu mümkün mü? Temmuz 2019’dan başlayarak TCMB, politika faizini %24’ten %8,75’e kadar indirdi. Faiz indirimlerin bir kısmı enflasyon düşüşü ile de desteklendiği için normal karşılanabilir. Ancak %12’nin altına çekilen faizlerin, gerçekleşen enflasyon ile uyumsuzluk oluşturmasına rağmen finansal istikrar kısmen göz ardı edilerek indirimlerde ısrar edildi. Gelmiş olduğumuz noktada merkez bankasının 2020’de faizleri öngörülebilir bir sürede yeniden artırması şimdilik pek mümkün görünmüyor. Türkiye faiz oranlarını artırmıyorsa, belki diğer ülkeler daha da faiz düşürürler ve TL yeniden cazip hale gelir denebilir mi? Bu durum da şimdilik mümkün görünmüyor. Çünkü ABD ve AB merkez bankalarının politika faizlerinin % 0 ve % -0,5 seviyesinde olmasından dolayı o tarafta da fazla bir yol kalmadığı net.

Faiz artırılamıyor ise TCMB’nin eli kolu tamamıyla bağlı mı? Tabi ki hayır. TCMB, döviz ve yerli para likiditesini kullanabilir. Piyasaya dolar verebilir veya piyasadan TL çekebilir. Tabi ki piyasaya dolar verebilmek için güçlü döviz veya altın rezervlerine sahip olması gerekir. Bugün TCMB’nin brüt ve net rezerv seviyesine baktığımızda son bir yıl içerisinde 45 milyar USD’den 27 milyar USD seviyesine azalışı ile pek güçlü olduğu söylenemez. Net rezerv hesabından vadeli bir biçimde ödünç alınmış (yaklaşık 25 milyar USD swap işlemleri) dövizleri de çıkarmamız durumunda rezervlerin çok daha düşük olduğunu anlıyoruz. Gelinen noktada TCMB’nin döviz satarak kur seviyesini kontrol etme imkânı hemen hemen yok diyebiliriz. TCMB’nin kısıtlı kaldığını gören yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından da bu tip dönemlerde kar amaçlı ani dalgalanmalara neden olacak ataklar kaçınılmaz oluyor.

Faiz artışı ve döviz satarak dalgalanmalara engel olamıyorsak diğer alternatif yol olan, TL’yi cazip kılmak için TL miktarı azaltılabilir. Bu durumu da M1 isimli dar para arzındaki değişim ile kontrol edebiliriz. Veriye baktığımızda görüyoruz ki Temmuz 2019’dan itibaren Nisan 2020’ye kadar sert yükseliş mevcut. O zaman TL miktarı da geçen sürede azaltılamamış. Peki neden? Çok net bir şekilde kamu finansman ihtiyacından dolayı (bütçe açığı ve zorunlu ödemeler) olduğu anlaşılıyor. Parasal genişlemeyle Merkez Bankası’nın dolaylı olarak Hazine’yi finanse etmiş olduğu anlaşılıyor. Ne var bunda diyebilirsiniz? Pandemi ile oluşan özel günlerde TL likiditesindeki artış gayet anlaşılabilir, ancak bu durumun sonucu olarak iç piyasada kur üzerinde ciddi baskı oluşturan başka bir etken ortaya çıkıyor.

Özetlersek; yukarıda saymış olduğumuz dış ticaret açmazlarımız, TCMB’nin kontrol gücünün azalması ile döviz kuruna aşırı derece hassas bir ekonomide; gerçek kişilerin, şirketlerin ve yatırımcıların ekonominin geleceğine ilişkin olumlu beklentisi kaçınılmaz bir şekilde azalmaktadır. Beklentilerdeki bozulma ile kaynaklar hızla döviz veya altına çevrilme eğilimine geçmekte ve bu durum da döviz kurlarındaki yukarı yönlü hareketi devam ettirmektedir. Dış ticaretteki yapısal dönüşüm hamlelerinin başlaması, cari açık politikamızdan vaz geçerek cari fazla politikasına geçişi zorlamak ve tabi ki bu günler için kısa dönemde yabancı para likiditesini oluşturmak ekonomi için büyük önem arz etmektedir.